İstanbul, tarihi ve kültürel zenginlikleri ile Türkiye'nin en önemli şehirlerinden biri olmasının yanında, sürekli artan nüfusu ve hızlı kentleşme süreci ile de baş döndürücü bir değişim içerisinde. Ancak, son yıllarda kentsel dönüşüm projelerinin getirileri ve sonuçları bir tartışma konusu haline geldi. Özellikle deprem riski altında olan yapılarla ilgili dönüşüm çalışmaları, büyük umutlarla yola çıkan projelerin beklenen sonuçları vermemesi durumuyla karşı karşıya kaldı. İstanbul'un kentsel dönüşüm çıkmazı, hem vatandaşlar hem de yerel yönetimler için yeni sorular ve endişeler doğuruyor.
İstanbul’un 15 milyonu aşan nüfusu, her geçen gün daha fazla insanı cezbetmeye devam ediyor. Bu hızlı artışın sonucunda, eski ve depreme dayanıksız binaların sayısı hızla yükseliyor. Hükümet, bu durum karşısında kentsel dönüşüm projelerini devreye sokarak, hem güvenli yaşam alanları oluşturmayı hem de kentin siluetini modernleştirmeyi amaçlıyordu. Ancak birçok bölgede gerçekleştirilen dönüşüm projeleri, yerel halkın katılımı olmadan ve ihtiyaçlar dikkate alınmadan şekillendiği için ciddi eleştirilere maruz kalıyor. Yeni yapıların çoğu, sakinlerin sosyal ihtiyaçlarını karşılamaktan uzakken, sadece ekonomik kazanç hedeflenerek inşa ediliyor. Bu çerçevede, kentsel dönüşümün sadece inşa edilen yapı sayısıyla değil, sosyal alt yapının güçlendirilmesi ve toplumsal memnuniyet ile de değerlendirildiği unutulmamalı.
Kentsel dönüşüm projeleri, bir şehri modernize etme çabası olabilir, ancak bu projelerin toplumsal etkileri göz ardı edilemez. Özellikle sosyal konut alanlarında yaşayan düşük gelirli ailelerin, dönüşüm projeleri sonucunda yerlerinden edilmesi büyük bir sorun olarak gündeme gelmektedir. Bu aileler, yeni projelerdeki kira ve oturum bedellerini karşılayamadıkları için mevcut yerlerinden ayrılmak zorunda kalıyorlar. Özellikle Anadolu yakasında ve şehrin çevre mahallelerinde bu durum, sosyal dokunun zayıflamasına ve huzursuz bir ortamın oluşmasına neden oluyor. Kentsel dönüşüm projelerinin sürdürülebilir olması için, yerel halkın taleplerinin dikkate alınması ve sosyal politikalarla desteklenmesi gerekmektedir. Ayrıca, yeni inşa edilen konutların yanı sıra sosyal donatı alanlarının da projeye dahil edilmesi, yaşam kalitesini artıracak önemli bir unsurdur.
Sonuç olarak, İstanbul'un kentsel dönüşüm süreci, sadece binaların yeniden yapılması değil, aynı zamanda insanlar ve topluluklar için de anlam kazanan bir dönüşüm olmalıdır. Şehirlerin geleceğini şekillendirmek için, kamusal alanların ve sosyal yapıların da göz önünde bulundurulması, dönüşüm projelerinin başarıya ulaşması açısından kritik öneme sahiptir. Yerel yönetimlerin bu konudaki sorumluluğunu artırması ve sürdürülebilir çözümler geliştirmesi şarttır. İstanbul’un kentsel dönüşüm sürecinde, geçmişin tecrübelerinden yararlanmak ve geleceği güvence altına almak için daha bütüncül bir yaklaşım benimsemek zaruridir.